Ina May Gaskin Kimdir?

Ina May Gaskin Kimdir?

Doğuma Hazırlık Rehberi kitabı yazarı Ina May Gaskin “gerçek ebeliğin annesi” olarak anılsa da ilk gençlik yıllarındaki üniversite tercihini İngiliz Edebiyatı’ndan yana kullanıyor. Bir süre Malezya’da İngilizce öğretmenliği dahi yapıyor. Peki nasıl oluyor da “gerçek ebeliğin annesi” olarak anılmaya başlıyor?

Sanırım burası beni kalbimden vuran, kendi hikayeme de benzettiğim için ayrı bir bağ kurduğum yer. Ina ilk bebeğini 1960’larda müdahalelerin olduğu bir doğumla dünyaya getiriyor ve sonrasında bu keyifsiz deneyimin ardından “daha iyi bir doğum mümkün mü?” sorusuna yanıt ararken kendini ebe olarak buluyor. Doktor olan eşi Stephen Gaskin ile başka bir doğum deneyiminin mümkün olmasını hayal ederek Amerika’nın Tennessee eyaletinde The Farm’ı kuruyor. O yıllardan bu yana Farm’da pek çok bebek mümkün olan en az müdahale ile, en şefkatli bir ortamda ve anne, baba, bebeği destekler şekilde doğuyor. 

Literatüre kattığı doğum, ebelik ve emzirme üzerine pek çok kitabın yanında, fetal ölümlerin oranını azaltan “Gaskin Manevrası”* olarak bilinen bir tekniği de hayata geçirmiş. Esasında tekniği Belizeli bir kadından öğrenen Ina May, 1976 yılında ABD’de tanıtmıştır.

Ina May Gaskin Kimdir

Peki Nedir Bu Gaskin Manevrası?

Esasında Gaskin Manevrası alanda ebeler ve hemşirelerce kullanılan ve doğumu kolaylaştıran dört teknikten biridir. “Diz-dirsek manevrası” olarak da bilinen ve başarı oranı %83 olarak raporlanan Gaskin Manevrası, deneyimli bir doğum ekibi tarafından uygulandığında, annenin eller ve dizlerinin üzerinde olduğu pozisyonda pelvisin duruşunun değişmesiyle bebeğin omuzları için alan açılarak doğmasının kolaylaşmasını sağlar. Annenin diz ve ellerinin üzerinde durduğu pozisyonda kuyruk sokumu üzerindeki baskı azaltılarak bebeğin omuzlarının daha serbest hale gelmesiyle vajinal kanalda ilerlemesi kolaylaşır.

Ina May Gaskin Doğuma Hazırlık Rehberi: Kitap Tanıtımı

Her nerede ve nasıl doğum yapmaya niyetli olursanız olun, yaşayacağınız tecrübe duygularınızı, zihninizi, bedeninizi ve ruhunuzu hayatınızın geri kalanı boyunca etkileyecek. Kendinizi buna açın.”

Bu cümleleri okuduğumda, Hollanda’da Apeldoorn’dan Amsterdam’a giden trende “Keşke oğlum doğmadan önce bunları okumuş olsaydım” diye ağlıyordum. “Bir rahmim olduğuna göre elbette doğuracağım, iki memem olduğuna göre elbette emzireceğim” diyen çok güçlü bir inancım vardı ve her iki önerme de benim için çok doğru sayılmazdı, hayal ettiğim kadar kolay olmadı. Oğlumun doğum öyküsü öyle bu kitaplarda okuduklarım gibi benim içimdeki güçleri keşfettiğim yoğun ve pozitif bir deneyim olmamıştı. Ama elbette az önce söz ettiğim gözyaşları bir başka doğuma yol açtı; o gün, kitabı okuduğum ve ağladığım o gün başka anne ve babaların doğuma ve ebeveynliğe hazırlık sürecine destek olmak üzere -daha önce hiç duymadığım ve kitapla tanıştığım bir profesyonel bir iş olarak- “doula”olmaya karar verdim. O günden birkaç yıl sonra da eğitim almak üzere İçsel Doğum’un ve Julia Steils Paçacıoğlu’nun kapısını çaldım.

Sinek Sekiz Yayınevi’nin ilk kez 2015 yılında çevirisini yaptığı “Ina May’in Doğuma Hazırlık Rehberi” Türkçe’ye kazandırılmış ve doğum alanında yazılmış en kitaplardan biri. Doğumun muazzam ölçüde “yalnızca medikal ve fizyolojik” bir olay olarak algılandığı modern dünyada “başka bir doğum, ebeveynlik ve ailenin” mümkün olduğuna dair çok güçlü bir ses Ina May’in ve yazdığı bu kitabın varlığı. Zira 30 yılı aşkın bir deneyim, tanıklık edilen, destek verilen pek çok doğum öyküsü ve onlara ilişkin istatistiklerin üzerine kurulmuş bir metin.

doguma hazirlik rehberi kitabi
Ina May Gaskin Doğuma Hazirlik Rehberi Kitabi

Doğuma Hazırlık Rehberi Kitap Yorumu

Sinek Sekiz Yayınevi’nin ilk kez 2015 yılında çevirisini yaptığı “Ina May’in Doğuma Hazırlık Rehberi” Türkçe’ye kazandırılmış ve doğum alanında yazılmış en kitaplardan biri. Doğumun muazzam ölçüde “yalnızca medikal ve fizyolojik” bir olay olarak algılandığı modern dünyada “başka bir doğum, ebeveynlik ve ailenin” mümkün olduğuna dair çok güçlü bir ses Ina May’in ve yazdığı bu kitabın varlığı. Zira 30 yılı aşkın bir deneyim, tanıklık edilen, destek verilen pek çok doğum öyküsü ve onlara ilişkin istatistiklerin üzerine kurulmuş bir metin.

Kitapta Neler Var?

Kitabın ilk bölümünde Ina May ve ekibi tarafından kurulan ve halen varlığını sürdüren “The Farm”da gerçekleşen doğum öykülerine yer verilmiş. Doğuma dair “felaket tellallığını” andıran olumsuz hikaye anlatımına bir karşı duruş gibi buradaki pozitif doğum öykülerini okumak. İlk olarak “Evet, başka bir doğum mümkün! Belki benim için de!” diyerek kitaba başlamış oluyor okuyucu.

İlk bölümün ardından doğumun fizyolojisi, beden-zihin bağlantısı ve farkındalığın doğumdaki rolü, doğuma dair istatistikler, hizmet ve bilgi alınabilecek güvenilir kaynaklar, doğum tercihlerinize dair rehberlik edebilecek pek çok bilgiyi içeren ikinci bölüm yer alıyor. Doğuma dair bilimsel bilgileri akıcı ve kolay okunabilir bir dilde okuyarak alabiliyorsunuz.

Sinek Sekiz Yayınevi, yeni bir kapak ile kitabı tekrar okuyuculara sunuyor. Artık yeniden ulaşılabilir olan Ina May’in Doğuma Hazırlık Rehberi kitabını gebelik ve ebeveynlik yolculuğunuzun neresinde olursanız olun mutlaka okumanızı öneriyorum. Ve bir anne, çocuk gelişimci, doula, MBCP eğitmeni olarak benim için çok çarpıcı olan, kitabın arka kapağında yer alan cümleleri son söz olarak buraya bırakmak istiyorum:

Tüm hamile kadınlar için en büyük temennim bu kitabı okumaları ve bilgeliğinden faydalanmaları. Bunu yaptıklarında içlerindeki dişil bilgeliği hatırlayacak ve asla unutmayacaklar. Ina May’e tüm kalbimle teşekkür ederim, böylesine bir doğal doğum rehberini yazdığı için. Bu bilgi dünyayı değiştirebilir.” -Christiane Northrup

Gözler kalbin aynasıdır!

Gözler kalbin aynasıdır!

Gözler kalbin aynası mı bilmiyoruz ama araştırmalar gösteriyor ki sinir sisteminin aynası

Scientific American Dergisi’nde yayınlanan bir makaleye göre göz bebeklerinin büyüklüğüne bakarak karşımızdakinin duygularını ya da tutumlarını okuyabiliyoruz; üstelik genellikle gözler arasında gerçekleşen bu bilgi alışverişi bilinçdışı bir düzeyde oluyor. *

Büyümüş göz bebekleri keyif aldığımız durumlarda ya da bir şeye ilgi duyduğumuzda ortaya çıkıyor. Daha da önemlisi büyümüş bir göz bebeği görmek, gözlemcinin de göz bebeklerinin büyümesine neden oluyor. Bir anlamda gözler arasında birbirini etkileyen bir fizyolojik bağ kuruluyor. Yani bakışlarımızla birbirimizi sadece psikolojik olarak değil fizyolojik olarak da etkiliyoruz; bakışlarımız karşımızdaki kişinin sinir sistemini ve beynini etkiliyor. *

Bu etkinin yaşamdaki ilk örnekleri bebekler ve ebeveynleri arasında. Gelişimsel bir araştırmada ise bebeklerin, karşılarındaki kadın araştırmacıyla göz bebekleri büyümüş haldeyken göz teması kurduklarında, gözleri kısılı olduğundan daha fazla güldüğü belirlenmiş. Bu da demek oluyor ki yalnızca bebeğimize bakarken dahi onun beyin gelişimini etkiliyoruz. *

Bakışlarımız ve göz bebeklerimizin büyüklüğü esasında sinir sistemimizin bedenimizdeki yansımalarından biri. Bebekler pek çok şekilde doğrudan ebeveynlerinin sinir sistemine bağlı. Henüz kendi sinir sistemi tam olarak gelişmemiş bebeklerin, acıkması, ağrı hissetmesi ya da huzursuz olması gibi stres yaratan durumlarda kendi kendilerini sakinleştirmeleri mümkün değil. Bunun için ebeveynlerinin sinir sistemine ihtiyaç duyuyorlar. Yani kendilerini regüle edemedikleri için koregülasyon (ebeveyn ile birlikte regüle olma) bebekler için yaşamsal.

Bu elbette “ebeveynler olarak bedenimiz ve sinir sistemimiz her an regüle halde ve sakin olmalı” demek değil. Ancak sinir sistemimizin ve dolayısıyla onun bedendeki yansımalarının farkında olmak, bebeğimizle etkileşimimizi ve dolayısıyla beyin gelişimi başta olmak üzere bebeğin bütün gelişim alanlarındaki etkimizi farkındalıkla gözlemlememizi de sağlayabilir. Elbette uykusuz bir gecenin ardından annenin bedeni, göz bebekleri ve bakışlarından dokunuşuna kadar bebeğe bu mesajı verebilir. Ancak anne, bedenindeki “yorgunum” diyen yerlerin, sıkışıklıkların, ağrıların farkında olduğunda sinir sisteminde değişimler olacak ve olası etkiler de bu değişimden payına düşeni alacaktır. Bedenimizde bir duyguya eşlik eden bir sıkışıklığı fark edip gözlemlediğimizde dahi o bölgede fizyolojik olarak değişim ve iyileşme olduğunu gözlemleyebiliriz. 

Aslında “neden farkındalıkla ebeveynlik?” sorusunun yanıtlarından biri tam da burada saklı. Gebelikten itibaren başta beden taraması olmak üzere bütün mindfulness pratikleri içinde bedeninin, sinir sisteminin ve zihninin meraklı bir gözlemcisi olabilen ebeveynlerin, ebeveynlik deneyimleri de değişiyor. Zira kendi ihtiyacının farkında olan, bedenindeki duyumları merakla inceleyen anne ve babalar, bebeklerinin ihtiyaçları ile bağlantı kurmada, diş çıkarken çekilen ağrılar gibi merhem olamayacakları durumlarda dahi kabul, sabır, merakla bebekleriyle etkileşimde kalmada daha pozitif deneyimler yaşayabiliyorlar. 

Yani özetle, en başta sözünü ettiğim “bakışları” değiştirmek değil ama bu bakışların bebeğimize neler söylediğinin farkında olmak için mindfulness pratiklerine bir davetim var. “Gözleri aşkla gülen taze söğüt dalı” bakışlar da, “yorgunum dostlarım” diyen bakışlar da ebeveynliğe dahil. Mindfulness her ikisini ve daha yüzlerce olasılığı yargısızca görmek ve kabul etmek için bize bir kapı aralıyor. Merakla kendi bedenimize ve zihnimize bakmaksa, bebeğimizin ihtiyaçlarına da yargısızca ve merakla bakmayı getiriyor. Ve bu bebeğin en temel gelişimsel ihtiyacı olan sevgi ve kabulle bakımın, ebeveyn-bebek etkileşiminin anahtarı.

 

*Scattered Minds, Gabor Maté